24 Haziran 2011 Cuma

HAZRETİ MEVLANA

 Hz. Mevlana Sözleri



                                         Mevlana Celaleddin-i Rumi
Hz. Mevlânâ’nın Hayatı
Mevlâna 30 Eylül 1207 yılında bugün Afganistan sınırları içerisinde yer alan Horasan Ülkesi'nin Belh şehrinde doğmuştur. Mevlâna'nın babası Belh Şehrinin ileri gelenlerinden olup, sağlığında "Sultanü'l Ulema" yani Bilginlerin Sultanı ünvanını almış olan Bahaeddin Veled'tir. Annesi ise Belh Emiri Rükneddin'in kızı Mümine Hatun'dur..

Sultânü'l-Ulemâ Bahaeddin Veled, bazı siyasi olaylar ve  Moğol istilası nedeniyle 1212 yılında aile fertleri ve yakın dostları ile birlikte Belh'den ayrıldı.

Sultânü'l-Ulemâ'nın ilk durağı Nişâbur olmuştur. Sonra Bağdat'a ve daha sonra Kûfe yolu ile Kâbe'ye hareket etti. Hac farîzasını yerine getirdikten sonra, dönüşte Şam'a uğradı. Şam'dan sonra Malatya, Erzincan, Sivas, Kayseri, Niğde yolu ile Lârende'ye (Karaman) geldiler. Karaman'da Subaşı Emir Mûsâ'nın yaptırdıkları medreseye yerleştiler.

1222 yılında Karaman'a gelen Sultânü'l-Ulemâ ve ailesi burada 7 yıl kaldılar. Mevlâna 1225 yılında Şerefeddin Lala'nın kızı Gevher Hatun
ile Karaman'da evlendi. Bu evlilikten Mevlana'nın Sultan Velet ve Alaattin Çelebi adlı iki oğlu oldu. Yıllar sonra Gevher Hatun'u kaybeden Mevlana Kerra Hatun ile ikinci evliliğini yaptı. Mevlana'nın bu evliliktende Muzaffereddin ve Emir Alim Çelebi adlı iki oğlu ile Melike Hatun adında bir kızı oldu.

Bu yıllarda Anadoluda hüküm süren Selçuklu Devletinin Sultanı Alaeddin Keykubad, Bahaeddin Veled'i Konya'ya davet etti. Bahaeddin Veled, Sultanın davetini kabul etti ve 1228 yılında ailesi ve talebeleri ile birlikte Konya'ya geldi. Sultan Alaeddin Keykubad kendilerini muhteşem bir törenle karşıladı ve İplikçi (Altunapa) Medresesini ikametlerine tahsis etti.

Sultanü'l Ulema, 1231 yılında Konya'da Hakk'ın rahmetine kavuştu ve bugün müze olarak kullanılan Mevlana Dergahı'na defnedildi.

Sultanu'l Ulema ölünce talebeleri bu defa babasının tek varisi olarak gördükleri Mevlana'nın çevresinde toplandılar. Gerçektende Mevlana babasından ve büyük alimlerden ders alarak büyük bir ilim ve din bilgini olmuştu. İplikçi Medresesi, sohbetine gelenler ile dolup taşıyordu.

Mevlana, 1244 yılında kendisinden çok etkilendiği Şems-i Tebrizi ile karşılaştı. Mevlana, Şems'de ''Mutlak kemalin varlığını'' cemalinde de ''Allahın nurunu'' görmüştü.

Mevlana, Şems'in kısa bir sürede ölümünne çok üzülmüş ve uzun yıllar inzivaya çekilmişti. Daha sonraki yıllarda Selahaddin Zerkubi ve Hüsamettin Çelebi, Şems-i Tebrizi'nin yerini doldurmaya çalıştılar  

Yaşamını "Hamdım, piştim, yandım" sözleri ile özetleyen Mevlâna 17 Aralık 1273 Pazar günü Hakk' ın rahmetine kavuştu. Mevlâna'nın cenaze namazını Mevlâna'nın vasiyeti üzerine Sadreddin Konevî kıldıracaktı. Ancak Sadreddin Konevî çok sevdiği Mevlâna'yı kaybetmeye dayanamayıp cenazede bayıldı. Bunun üzerine, Mevlâna'nın cenaze namazını Kadı Sıraceddin kıldırdı.

Mevlâna ölüm gününü yeniden doğuş günü olarak kabul ediyordu. O öldüğü zaman sevdiğine yani Allah'ına kavuşacaktı. Onun için Mevlâna ölüm gününe düğün günü veya gelin gecesi manasına gelen "Şeb-i Arûs"
  olarak kabul ediyor ve dostlarına ölümünün ardından ah-vah edip ağlamayın diye vasiyet ediyordu.

Hz. Mevlânâ’nın Vasiyeti:
Size, gizlide ve açıkta Allah’tan korkmayı, az yemeyi, az uyumayı, az konuşmayı, isyan ve günahları terk etmeyi, oruç tutmayı, namaza devam etmeyi, sürekli olarak şehveti terk etmeyi, bütün yaratıklardan gelen cefaya tahammüllü olmayı, aptal ve cahillerle oturmamayı, güzel davranışlı ve olgun kişilerle birlikte bulunmayı vasiyet ediyorum. İnsanların en hayırlısı, insanlara yararı olandır. Sözün en hayırlısı, az ve anlaşılır olanıdır.






MESCİDİ AKSA ve KUBBETÜS SAHRA

Mescid-i Aksa El-Cedid   (1800'lü Yıllar)

Mescid-i Aksa El-Cedid   (2000'li Yıllar)

Mescid-i  Aksa'nın (El-Cedid)  İçi

Mescid-i Aksa'nın (El-Kadim)  İçi

MESCİD-İ AKSA VE KUBBETÜ-S SAHRA
Tarihi
Kudüs ve Mescid-i Aksa tarihte büyük savaşlara sahne olmuş ve İslamiyetin ilk Kıblesi olan  o mübarek topraklar.
Mescid-i Aksa yada Beytü’l – Makdis, tarihte ilk olarak Hz. Adem A.S. tarafından yapıldığı rivayet edilir.  Sonrasında ise Hz. İbrahim A.S. tarafından yeniden inşa edilmiştir. ALLAH (CC) doğrusunu bilir. 
Hz. İbrahim tarafından yapılan Mescid-i Aksa, günümüze  kısmen ulaşmış olan El-Aksa El-Kadim mescididir. Yani aslında bugün 2 tane Mescid-i Aksa vardır. Biri Hz. Adem, Hz. İbrahim ve son olarakta Hz. Süleyman tarafından yapılan Mescid-i Aksa El-Kadim denilen eski mescid, diğeri eski mescid üzerine Selahattin Eyyubi tarafından yaptırılan Mescid-i Aksa El-Cedid olan yeni Mescid.
Hz. İbrahim’den yaklaşık 1000 yıl sonra Hz. Davut A.S. yıkılan Mescid-i Aksa’nın yeniden yapımına başlamış ama bitiremeden vefat etmişti. Hz. Davut  oğlu Hz. Süleyman’a Beytü’l -  Makdis’i tamamlamasını vasiyet etmişti.
Hz. Süleyman A.S. Mescid-i Aksa El-Kadim’i her iki tarafa doğru büyüterek kıymetli taşlarla bezemiş ve o zamanki yeryüzünün en süslü, en gösterişli mabedini yapmıştı.
Kudüs ve Mescid-i Aksa sırasıyla M.Ö. 586'da Babilliler, M.Ö. 168'de Helenler ve M.Ö. 63 yılında Romalılar tarafından  işgal edildi, yakıldı ve yıkıldı. Bu savaşlardan sonra Beytü-l Makdis’ten geriye bir duvar ve yıkıntılar kalmıştı. Bu duvar Hz. Süleyman mabedinden ayakta kalan ve yahudilerin altında ibadet ettikleri yer olup Ağlama Duvarı diye tabir edilen yerdir.
Kubbetüs-Sahra ile Mescid-i Aksa Arasında Kalan Ağlama Duvarı

Hz. Ömer (R.A.)
Kudüs 634 yılında ilk kez İslamiyet ile şereflendi. Halife Hz. Ömer R.A. Kudüs’ü feth ederek İslam topraklarına kattı. Hz. Ömer R.A. ilk olarak Beytü’l Makdis’i ve Muallak Kayasının(Sahra) bulunduğu Harem-i Şerifi temizledi ve Sahra üzerinde namazgah tarzında bir mescid yaptırdı.
Emeviler döneminde Halife Abdülmelik bin Mervan,  Sahra Mescidini büyütüp yenileyerek Ömer Cami olarakta anılan Kubbetü’s-Sahrayı yaptırmıştır.
1095 yılında büyük bir Haçlı saldırısına uğrayan Kudüs hıristiyanların eline geçti. Hıristiyanlar ilk olarak Mervan'ın yaptırdığı Sahra Mescidini(Ömer Cami) yıkmışlar ve yerine büyük bir kilise yapmışlar, kubbesinede büyük bir haç asmışlardı.
Kubbetü-s Sahra 1800'lü Yıllar 

Kubbetü-s Sahra 2000'li Yıllar

Kubbetü-s Sahra ve Çevresi

Kubbetü-s Sahra İçi

Selahattin Eyyubi
İslamın  büyük komutanlarından Selahattin Eyyubi,  haçlıların elinde bulunan Kudus’ü  1187 yılında yeniden feth ederek İslam topraklarına katmıştır. Haremi Şerife giren Müslümanlar ilk olarak hrıstiyanların kilise olarak kullandıkları Sahrâ kubbesinin üzerine çıkmışlar ve büyük altın haçı sökerek sahrayı tekrar islamlaştırmışlardır.
Selahattin Eyyubi, Mescid-i Aksa El-Kadim’i haçlardan, çanlardan temizlemiş ve üzerine Mescid-i Aksa El-Cedit’i inşa etmiştir. Ayrıca sahra üzerindeki kiliseyi yıkmış ve yerine muhteşem Kubbetü-s Sahra’yı yaptırmıştır. Bugünkü Mescid-i Aksa ve Kubbetü-s Sahra yapıları Selahattin Eyyubi’nin yaptırdığı yapılardır. Allah (CC) ondan razı olsun.
Müslümanların İlk Kıblesi
Müslümanların ilk kıblesi Mescid-i Aksa idi ve namazlar Kıbleteyn'e kadar Mescid-i Aksa'ya doğru kılınıyordu. Ashabı Kiramdan Ebu Zerri'l Gıfari der ki: Ya Resulallah! Yeryüzünde ilk kurulan mescid hangisidir diye sordum.
Resulallah Aleyhisselam: Mescid-i Haram'dır buyurdu.
Sonra hangisidir diye sordum: Mescid-i Aksa'dır buyurdu.
Mescid-i Aksa ile Kubbetü-s Sahra Birlikte

İsra Yada Miraç Hadisesi
Kudüs'ün özellikle Haremi Şerif alanının İslamiyetteki önemi, Miraç olayının burada gerçekleşmiş olmasıdır. Hz. Peygamber, Hicret'ten bir yıl kadar önce Recep ayının 27. gecesinde Mescid-i Haram'dan Mescid-i Aksa'ya gelmiş, buradanda Allah katına çıkarılmıştır. Bu olay Kuran-ı Kerim'de İsra suresinde şöyle bildirilir.
İsra Suresi-1 : Bir gece, kendisine bazı delillerimizi gösterelim diye Muhammed kulunu Mescid-i Haram'dan çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksa'ya götüren Allah, noksan sıfatlardan münezzehtir. O gerçekten her şeyi işitendir, görendir.
Allac (CC), ayette Mescid-i Aksa'nın ve çevresinin mübarek kılındığını bildirmiştir. Mescid-i Aksa Beytü-l Maktis'tir yani Mukaddes Ev demektir. Nitekim Miraç ile ilgili hadiste Hz. Peygamber(A.S.) Burak'a bindim, Beytü-l Makdis'e vardım buyurmuştur.
Hacer-i Muallak
Hacer-i Muallak'ın kuzey-güney çapı 18 metre, doğu- batı çapı 13.5 metre uzunluğunda. Mübârek taşın en yüksek yeri ise yerden 2 metre, en alçak yeri yerden 1.25 metre yüksekliğinde.
Miraç Gecesi, Peygamber Efendimiz Göğe yükselirken ayaklarının altındanki kaya parcası da onunla birlikte kopmuş ve yükselmeye başlamış. Peygamber Efendimiz, bunu fark edince kayaya, “Dur!” diyor, bu noktada kaya havada asılı kalıyor. Onu havaya kaldıran kudretle, dur diyen güç arasında kalıyor. Bu yüzden, bu kayaya “Muallak Taşı” adı verilmiştir. Miraç olayının gerçekleştiği Muallak Taşı, bugün Kubbetü-s Sahra içinde bulunmaktadır.
Muallak Kayası

Muallak Kayasına Giriş
 

20 Haziran 2011 Pazartesi

MEKKE'DE OSMANLI ESERLERİ

ARAFAT İLE MEKKE ARASINDAKİ SU KEMERLERİ



Arafat’tan Müzdelife’ye giderken yolun sağ tarafında görünen su kemeri Mekke’deki ecdat yadigarı eserlerden biri olarak zamana karşı direnmeye çalışıyor.
Kanuni Sultan Süleyman'ın kızı Mihrimah Sultan tarafından Mekke'nin su ihtiyacını karşılamak üzere 1560'lı yıllarda inşa edilen ve Arafat'ta bulunan Ayn-ı Zübeyde suyunu Mekke'ye ulaştırarak şehri suya kavuşturan tarihi yapı, şimdi kaderine terk edilmiş durumda.
Dile kolay, tam 460 yıl boyunca Mekke’ye gelen hacıları suya kavuşturan yaklaşık 25 kilometre uzunluğundaki su kemeri bugün sadece Türklerin ziyaret ettiği bir tarihi eser olarak ayakta kalmaya çalışıyor.
Osmanlının İslam’a ve Mukaddes topraklara verdiği önemi gösteren bu eser Mekke’ye gelen türk hacıları gururlandırırken, su kemerinin yalnız ve harap hali bir o kadar da üzüntü veriyor.

ECYAD KALESİ



Ecyad Kalesi, mukaddes topraklarda Osmanlı ‘dan geriye kalan ender eserlerden biriydi.
Kale, Osmanlılar döneminde Osman Nuri Paşa tarafından Kabe’nin korunması amacıyla 1781 yılında yaptırılmıştır.
Kabe’ye hakim bir tepede kurulan Ecyad Kalesi Birici Dünya Savaşına kadar Türk garnizonu olarak kullanılmıştı.
Osmanlı eserlerini yok etmeyi adet edinen Suud Yönetimi 2002 yılında otel yapmak bahanesi ile Ecyad Kalesini yerle bir etmiştir. Yıkılan Ecyad Kalesinin yerine lüks oteller inşa eden Suudlar böylece Mekke’nin tarihi dokusunu tamamen bitirmiş oldular.


OSMANLI KIŞLASI


Mukaddes topraklara ziyarete gelen fakir hacıların hastane ve barınma ihtiyaçlarını karşılamak için Ulu Hakan 2. Abdülhamit Han tarafından yaptırılmıştır.
Kabe-i Şerif yakınlarındaki Cervel mevkiinde yapılan bina 600 kişilik misafirhane, bir hastane ve bir eczaneden meydana gelmişti.
1894 yılında yapımına başlanan misafirhane, 50.000 lira harcanarak 1897 yılında bitirilmiştir. Yıllarca fakir hacılara hizmet veren misafirhane, 2. Abdülhamit'in tahtan indirilmesi ve Mekke'deki bazı kabilelerin isyan etmesi nedeniyle 1908 yılında kışlaya cevrilmiştir.
1916 yılında Şerif Hüseyin liderliğindeki isyancı kabileler, kışlaya karşı büyük bir saldırıya geçmiş ve 24 günlük direnişin sonunda kışla düşmüştü. Mekke'deki 400 yıllık Osmanlı hakimiyeti bu şekilde son bulmuştu. 
Yıllarca ayakta kalmayı başaran Osmanlı Kışlasının geçtiğimiz dönemde Suud Hükümeti tarafından yıkıldığı ortaya çıkmıştır. 

KABE'DE OSMANLIDAN KALAN SON İZ:  REVAKLAR



Kabe'nin yüksekliğini aşmayan revakların planı Kanuni Sultan Süleyman'ın emri ile Mimar Sinan tarafından hazırlanmıştı. Sultan Süleyman'dan sonra padişah olan  Sultan II. Selim zamanında yapımına başlanan revaklar için Kabe'nin çevresindeki evler yıkılmış ve Kabe'nin avlusu genişletilmişti. Avlunun etrafı duvar ile çevrilip, duvarın iç kısımlarıda ağaç direkler ile döşenip revaklar yapılmıştı.
1590 yılında Sinan'ın talebesi olan Mimar Mehmet Ağa  revaktaki sutunlara yenilerini ekledi, ağaç direkleri ve kemerleri mermer kullanarak yeniledi. 
Tamamı 500'ü bulan revaklar şimdi Osmanlıdan kalan son hatıra olarak kaderini bekliyor.
Revakların En Meşhur Yeri ve Hacıların Buluşma Noktası: Yeşil Işık

MEDİNE'DE OSMANLI ESERLERİ

Hz. Ebubekir Mescidi
Hz Ebubekir Mescidi'nin Harap Durumu


 Sultan II. Mahmut'un Tuğrası Bulunan Hz. Ebubekir Mescidi'nin Giriş Kapısı

Sevgili Peygamberimizin(sav) zaman zaman bayram namazı kıldırdığı, Hz. Ebubekir(ra)'in de halifeliği zamanında bayram namazı kıldırdığı mescittir.
İlk kez Emevi Halifesi Ömer bin Abdülaziz tarafından Hicri 91 yılında inşa edilen mescit, zaman içerisinde onarımlar görmüş ve son olarakta Osmanlı Sultanı II. Mahmut tarafından Hicri 1254 yılında yenilenmiştir. Halen giriş kapısında Sultan II. Mahmut'un tuğrası bulunan mescit, Osmanlı mimari tarzını korumaktadır.
Medine'deki diğer Osmanlı mescitleri gibi ibadete kapalı olan mescit, mahzun bir şekilde ibadete açılmayı beklemektedir.

Hz. Ömer Mescidi



Hz.Ömer Mescidi ile Peygamber Mescidi Birlikte

Mescid-i Nebevi'ye 450 metre uzaklıkta bulunan Hz. Ömer Mescidi, günümüzde ıssız, mahzun ve hüzünlü bekleyişini sürdüren mescitlerden sadece birisi.
Sevgili Peygamberimizin(sav) Bayram namazı kıldırdığı ve sonrasında Hz. Ömer(ra)'in bu adeti devam ettirdiği yerdir. Bu hatıratı yaşatmak için ilk olarak Muhammed İbn Ahmet tarafından Hicri 850 yılında buraya bir mescit yaptırılmıştır.
Osmanlı Sultanı II. Mahmut tarafından Hicri 1254 yılında yeniden inşa edilen mescit, Hicri 1266 yılında Sultan I. Abdülmecit tarafından yenilenmiştir.
Bugünlerde bakımsız ve harap durumda olan mescit, Medine'ye ziyarete gelen hacıların mahzun bakışları altında diğerleri gibi ibadete açılmayı bekliyor.

Hz. Ali Mescidi


Mescid-i Nebevi'ye 300 metre uzaklıkta bulunan mescit, diğer mescitler gibi kapalı ve bakımsız durumdadır. İran'lı hacıların yoğun olarak ilgi gösterdiği mescit, Suud askerleri tarafından korunmakta ve kimse yanına yaklaştırılmamaktadır.
Hz. Ali Mescidi ilk olarak Halife Ömer bin Abdülaziz tarafından Hicri 91 yılında inşa edilmiş, daha sonra Hicri 1269 yılında Osmanlı Sultanı I. Abdülmecit tarafından yenilenmiştir.
Dikdörtgen yapı şeklinde, 7 kubbeli ve tek minareli olan mescit, İbadete acılmak için Suudların insafını beklemektedir.

Gamame Mescidi
1900 'lü Yıllarda Gamame Mescidi


2000' li Yıllarda Gamame Mescidi


Onarım Amaçlı Kapalı olan Gamame Mescidinin İçi
 
 
Sevgili Peygamberimiz, Mescid-i Nebevi'ye 500 metre uzaklıkta bulunan bu alanda Bayram namazlarını kıldırır ve yağmur duası yaptırırdı. Bu alana, Musalla yani namaz kılınan açık alan yada namazgah manasına gelen Mescid-i Musalla adı verilmişti.
Peygamberimiz(sav) Bayram namazı kıldırırken veya yağmur duası yaptırırken kendisini bir bulutun takip etmesi ve gölgelemesi üzerine Musalla Mescidine bulut manasına gelen Gamame Mescidi adı verilmiştir.
Gamame Mescidi ilk olarak Ömer bin Abdülaziz tarafından yaptırımıştır. Osmanlı Sultanı I. Abdülmecit tarafından çok kubbeli ve minareli olarak yeniden inşa edilen mescit, Sultan II.Abdülhamit tarafından kapsamlı bir onarımdan gecirilmiştir.
Dikdörtgen yapı şeklinde ve birbirinden farklı büyüklükte 10 kubbeden oluşan mescit, havadan bakıldığında bir bulut görünümündedir.
2009 yılında Medine'yi ziyaret ettiğimde Gamame Mescidi onarım amaçlı olarak kapalı idi. Rica minnet içeri girerek çektiğim resimleri sizlerle paylaşıyorum.

Medine Garı

 


Onarım Amaçlı Kapalı Olan Medine Tren İstasyonun İçi

Hicaz Demiryolunun son durağı olan Medine Garı, Sultan II. Abdülhamit tarafından Medine'de yaptırılan anıt eserlerden biridir. Muhteşem gar binası Osmanlı İmparatorluğu'nun acılı alın yazısına benzer şekilde mahzun ve hüzünlü bekleyişini sürdürüyor.
Sevgili Peygamberimizin ruhaniyeti rahatsız olmasın diye Medine şehir girişine yapılan gar binası ve gürültü çıkarmasın diye raylara keçe döşenmesi ecdatımızın Peygamber sevgisini gösteren sadece iki örnektir. Allah onlardan razı olsun.
Peygamber Mescidine 15 dakika yaya uzaklıkta bulunan Medine Gar'ını 2009 yılında ziyaret ettiğimiz zaman restorasyon çalışması vardı, gar bekçisini ikna edip içeri girdik ve resimlerini çektik.

Anberiye Cami (Hamidiye Cami) 


Anberiye cami, Osmanl Sultanı II. Abdülhamit tarafından Medine Gar binasının tam karşısına yaptırılmıştır. Osmanlı mimarı tarzının tüm özellliklerini yansıtan cami, iki minareli olarak yapılmıştır. Anberiye Cami, diğer Osmanlı eserleri gibi kapısına kilit vurulmuş ibadete açılmayı beklemektedir.

Medine Surları



Medine Surları tarihte ilk kez Hicri 2. ve 3. yüzyıllarda şehre yapılan saldırılardan korunmak amacı ile yapılmıştır. Daha sonra çeşitli dönemlerde onarımı yapılan surlar en büyük onarımı ve yenilemeyi Kanuni Sultan Süleyman zamanında görmüştür. Hicri 939 yılında başlayan yenileme çalışmaları Hicri 946 yılında sona ermiş ve surların boyu 3000 metreyi aşmıştır.
Medine Şehrini sanki sıradağlar gibi kuşatan surların, daha sonraki zamanlarda Sultan II. Mahmut, Sultan Abdülaziz, Sultan Abdülmecit ve Sultan II. Abdülhamit zamanlarında yenileme çalışmaları yapılmıştır.
Medine Şehrini çevreleyen surların çeşitli yönlere açılan meşhur kapıları vardırki bunlar; Baki (Cuma) Kapısı, Kuba Kapısı, Mısır Kapısı, Şam Kapısı, Amber Kapısı ve Mecit Kapısıdır.
Şerif Hüseyin'in önderliğinde toplanan arapların Osmanlı idaresindeki Medine'yi kuşatmasında yıkılan ve harap olan surlar, 1950 yılında tamamen yıkılarak yok olmuştur.

Osmanlı Burcu (Kuba Kalesi)


Kare şeklinde küçük bir kale olan ve Osmanlı burcu olarak bilinen yapı Medine Komutanı Fahrettin Paşa tarafından yaptırılmıştır. Medine'den Kuba Mescidine giderken yol üzerinde bulunan burç harap bir durumda olup ayakta kalmaya çalışmaktadır.

Kaynak: Medine Araştırmaları Enstitüsü (www.al-madinah.org)

KUBA MESCİDİ

 KUBA MESCİDİNİN ESKİ HALİ


KUBA MESCİDİNİN ÇİFT TUĞRALI KAPISI
KÜBA MESCİDİ (ESKİ)

KUBA MESCİDİ VE ÇİFT TUĞRALI KAPISI
Yıl 2008, Hac yolculuğu nedeniyle Medine‘deyiz ve Kuba Mescidini ziyaret ediyoruz. Sevgili Peygamberimizin “Her kim burada namaz kılarsa bir umre sevabına nail olur” buyurduğu mescitten söz ediyorum. Yine biliyoruz ki, Efendimiz her cumartesi günü binekle veya yaya olarak Kuba Mescidi’ni ziyaret edip namaz kılardı, hatta nerede namaz kıldığı dahi bilinirdi.
Şimdi O Kuba Mescidi sizlere ömür. 1984 yılında tamamen yıkılmış ve yeni baştan yapılmış. Bugün yerinde ilk mescitle hiç alakası olmayan bir yapı duruyor.  Kur’ân-ı Kerim’de (Tevbe, 108) “İlk günden takva üzerine kurulan mescit” diye övülen Kuba Mescidi’nin Peygamber Efendimizin elinin ve alnının değdiği orijinal binası hazin bir hatıra şimdi.
Eski mescit ile yenisi arasındaki farkı hat sanatı uzmanı sevgili Uğur Derman Beyefendinin çektiği resimlerden anlıyoruz. Eski mescitteki Osmanlı kitabesi ve en önemlisi çift tuğralı giriş kapısı artık yok.
Osmanlı Padişahı II. Mahmud 1829 yılında,  Peygamber Efendimiz’in elinin ve alnının değdiği ve harap haldeki bu mescidi, ilk binasını koruyarak tamir ettirir. Tamir kitabesinin manzumesini şair Pertev Paşa’ya, kitabenin mermere yazım işini hat sanatımızın  üstatlarından Yesarizade Mustafa İzzet Efendi’ye, tuğraları da yine büyük tuğrakeşlerden Akif Efendi ve Haşim Efendi’ye yazdırmıştır.
Üstteki büyük tuğra, aslında devrin padişahına değil, ‘gerçek padişah’a aittir, yani Peygamber Efendimiz’e. Tuğranın içerisinde “Muhammedün-Resulullah sallallahü aleyhi ve sellem” yazmakta, üst ve altındaki yazılarla birlikte “kelime-i tevhid” tamamlanmaktadır. Kitabenin altındaki küçük tuğraya gelirsek, işte o mescidi tamir ettiren II. Mahmud’un tuğrasıdır. Devrin padişahı, bu kutlu mescitte yerini gerçek padişaha terk etme edebini unutmuyor.
Osmanlı sultanlarının en zayıfından en kudretlisine kadar değişmeyen ortak faziletleri, Resûlullah’a karşı duydukları hürmet ve muhabbettir. İşte bunun taş üstündeki delili sayılabilecek olan ve bir benzeri de bulunmayan Kubâ Mescidindeki kitabe o sevginin ihtişamlı bir nişanesidir. 
KÜBA MESCİDİNİN İÇİ
 KÜBA MESCİDİNİN YENİ HALİ


MESCİDİ NEBEVİNİN SIRLARI

MESCİDİ NEBEVİ KROKİSİ
PEYGAMBER MESCİDİNDEKİ SÜTUNLAR
1. Toplantı Sütunu
Hücre-i Saadet ile Ravza arasındaki bir nolu sütundur. Hz. Peygamber bu direğin bulunduğu yerde Medine’ye gelen heyetleri, elçileri ve misafirleri kabul ederdi.Ayrıca ashabın ileri gelenleri ile de burada toplanır ve önemli kararları burada alırdı.Bu nedenle buraya Heyetler Sütunu da denir.
2. Muhafız Sütunu
Toplantı sütununun güney tarafındaki iki nolu sütundur. Hz. Ali ve emrindeki sahabeler Hz. Peygamberi korumak için burada otururlardı. Hz. Ali, Peygamber efendimizin özel muhafızlığını yapardı. Hz.Ali ile ilgili hatıralar taşıyan bu sütuna Ali Sütunu da denilir.
Maide Suresinin 67. ayeti nazil olunca Rasulullah Efendimiz evinden çıkmış ve müminlere "Ey insanlar beni korumak için bir daha buraya gelmeyin, bundan böyle beni Allah (CC) koruyacaktır" demiştir. 
Maide Suresi 67. ayetin meali: Ey resul rabbinden sana indirileni tebliğ et şayet bunu yapmazsan onun elçiliğini yapmamış olursun. Allah seni insanlardan koruyacaktır. Doğrusu Allah kâfirler topluluğunu hidayete eriştirmez.
 3. İtikaf Sütunu
Muhafız sütununun güney tarafındaki üç nolu sütundur. Hz. Peygamber Efendimizin itikafa girdiği yerdir.Peygamber Efendimiz burada hurma dallarından ve yapraklarından yapılan bir sedirde oturur, ibadet eder ve istirahat ederlerdi.
Peygamberimizin İtikafa girdiği bu yere Serir Sütunu da denir.
4. Tevbe Sütunu (Ebu Lubabe Direği)
Muhafız sütununun batı tarafındaki ilk sütundur. Hendek savaşında Mekkeli müşrikler Müslümanlarla savaşmak için Medine’yi kuşatmışlardı. Medine’de yaşayan Yahudi Beni Kureyza kabilesi Medine’yi savunmak için Müslümanlar ile anlaşma yapmışlardı. Yahudiler savaş başladıktan sonra Müslümanlarla anlaşma yapmalarına rağmen hainlik yaparak Mekkeli müşriklerle işbirliği yaptılar.
Hendek savaşının sonunda Müslümanlar galip gelince Hz. Peygamber Yahudilerin bu tutumuna çok kızdı ve bunlara ceza verilmesini istedi. Yahudiler kendilerine nasıl bir ceza verileceğini öğrenmek için sahabeden Ebu Lubabe ile istişare yaptılar. Bu ara Ebu Lubabe farkında olmadan kendilerine nasıl bir ceza verileceği gibi bazı önemli bilgileri Yahudilere söyledi.
Ebu Lubabe birden hata yaptığını ve Hz. Peygambere ihanet ettiğini anlayınca Mescidi Nebeviye geldi ve kendisini bir direğe bağlayarak Allah tarafından tövbesi kabul edilene kadar hiçbir şey yiyip içmeyeceğine dair yemin etti.
ALLAH (CC) 7 gün sonra Ebu Lubabenin tövbesini kabul etmiştir ve bu konu ile ilgili Enfal Suresi 27. ayet nazil oldu. Bunun üzerine bizzat Hz. Peygamber Ebu Lubabeye tövbesinin kabul edildiği müjdesini vererek iplerini çözdü.

Bundan dolayı bu sütuna Tevbe Sütunu denir.

Enfal Suresi 27. Ayet Meali: Ey iman edenler Allah ve resulüne ihanet etmeyiniz. Emanetlere de ihanet etmeyiniz.
 5. Hz. Ayşe Sütunu (Muhacirin Direği)

Hücre-i Saadet tarafından üçüncü ve minber tarafından üçüncü olan sütundur. Hz. Ayşe validemizin bildirdiğine göre Hz. Peygamber burası Mescidi nebevinin en önemli noktalarından biridir demiştir.

Peygamberimiz (SAV) kıblenin değiştirilmesinden sonra iki yada üç ay süreyle bu sütunun olduğu yeri mihrap olarak kullanmıştı.Daha sonra ise Muhallaka sütunun bulunduğu yer mihrap olarak kullanılmıştır. 
Hz Ayşe’nin rivayet ettiği bir başka hadisi şerifte Peygamber Efendimiz şöyle buyurmuştur. "Mescidimde bu sütunun yanında bir yer vardır ki, insanlar onun faziletini bir bilselerdi orada namaz kılabilmek için aralarında yarışırlardı’’
Ayrıca Mekke’den gelen muhacirler burada toplanır ve bir araya gelirlerdi. Onun için buraya Muhacirin Sütunu da denir.
6. Muhallaka Sütunu (Ağlayan Kütük)

Peygamber mihrabının bitişiğindeki sütundur. Mescidi  Nebevi, ilk inşa edildiği zamanlarda Peygamber efendimiz hutbesini buradaki bir hurma kütüğüne dayanarak okuyordu. Bu kütük yıllarca Sevgili Peygamber(sav)’in sesini ve nefesini dinlemişti.
Mescide Cuma namazını kılmak için gelenlerin sayısı günden güne artmaktaydı. Cemaatten birisi Peygamber Efendimize
-Ya Rasulullah! Cemaat gün geçtikçe daha da artıyor.Arka tarafta namaz kılanlar seni görmekte ve sesini duymakta zorluk çekiyorlar.Dilerseniz size bir minber yapalım.Siz de onun üzerine çıkarak cemaate seslenin.
Hz.Peygamber bu fikre sıcak baktı ve sonraki cumaya üç basamaklı bir minber yapıldı.Hz.Peygamber hutbe okumak üzere minbere çıktığı esnada mescidin içerisinde ağlama sesine benzer bir inilti duyulur
Herkes mescidde  iniltinin nereden geldiğini ararken bu iniltilerin hurma kütüğünden geldiği fark edilir. Belliki kuru hurma kütüğü bile onun ayrılığına dayanamamıştır.Bunun üzerine Sevgililer Sevgilisi(sav) minberden iner, o kütüğün yanına gelir, okşar, teselli eder ve cennette dikilip sonsuza kadar müminlere hurma verecek bir ağaç olacağını müjdeler.Kütüğün inlemeleri yavaş yavaş azalır ve susar...

Peygamber(sav)’imiz daha sonra tekrar minbere çıktı ve  hutbesini irad etti ve Allah'a hamd-ü senada bulunup şöyle dedi:
Doğrusu şu hurma kütüğü benim ondan ayrılışıma dayanamadığı için ağladı ve bana olan özleminden inledi.Vallahi yanına varıp onu teskin etmeseydim iniltisi kıyamete kadar kesilmeyecekti.
Hasan Basri(ra), yıllar sonra bu olayı anlatırken ey Müslümanlar kuru kütük bile ALLAH elçisinin sevgisinden, hasretinden ağlayıp inliyor... YA SİZ İNSAN OLARAK NE YAPIYORSUNUZ der.
MİHRAPLAR
Mihrabı Nebevi
Peygamber Efendimizin mihrabıdır.  Peygamberimizin zamanında mescitte mihrap yok idi. Hicri 91 yılında Emevi Halifesi Ömer Bin Abdülaziz, Peygamberimizin namaz kıldırdığı bu yere mihrapların en güzeli olan Mihrab-ı Nebevi’yi yaptırmıştır. Bu mihrapta yada yakınınında namaz kılmak, kılabilmek ne büyük bir heyecandır, ne büyük bir mutluluktur. Allah (CC) herkese nasip etsin İnşallah.
Hz. Osman Mihrabı
Mescidin kıble tarafındaki duvarında bulunmaktadır. Hz. Osman (R.A.) Mescidin genişletilmesinden sonra bu noktada namaz kıldırmaya başlamıştır. Ömer Bin Abdülaziz tarafından yapılmış olup günümüzde halen namaz kıldırılan yerdir.
Hanefi Mihrabı
Minberin sağ tarafından 2. ve 3. sütunun arasında kalan mihraptır. Hanefi İmamlarının namaz kıldırdığı mihrap olduğu için bu adla anılmıştır. Hicri 860 yıllarında Doğan Şehy tarafından yapılan mihrap daha sonra Hicri 938 yılında Kanuni Sultan Süleyman tarafından yenilenmiştir.

Teheccüd Mihrabı 
Hücre-i Saadet’in kuzey duvarına bitişik olan bölüm olup  Peygamber Efendimizin teheccüd namazını kıldığı yerdir. İşte kutsal toprakları ziyaret edenler için bir fırsat daha, Sevgili Peygamberimizin teheccüd namazı kıldığı yerde sizde teheccüd namazı kılmak istemezmisiniz. 
MİNBER
Mescitte önceleri bir hurma kütüğüne yaslanarak cemaate hitap eden Peygamber Efendimiz için Hicretin 7. yılında üç basamaklı bir minber yapılmıştır. Sonraları defalarca değişen ve yenilenen minber son olarak Osmanlı Sultanı Üçüncü Murat tarafından 1590 yılında yeniden yaptırılmış ve mescitteki yerine konulmuştur. Bu minber bugün halen kullanılan minberdir.
Peygamber Efendimiz bir hadisinde şöyle buyurmuştur.
''Evim ile minberim arası cennet bahçelerinden bir bahçedir''
Hadiste geçen yer Hücre-i Saadet ile minber arasındaki yerdir. Allah(cc) herkese burada namaz kılmak ve dua etmek nasip etsin.
HÜCRE-İ SAADET
Mescidi Nebevi inşa edilirken Peygamber Efendimiz için iki oda yapılmıştı. Bunlardan biri Hz. Aişe'nin odasıydı ve Peygamberimiz son günlerini burada geçirmiştir. Hicri 632 yılında ruhunu teslim eden Resulu Ekrem efendimiz bu odaya defnedildi. Hz. Aişe'nin odası bundan sonra ''Hücre-i Saadet'' olarak anılmaya başlanmıştır.
Hz. FATIMA'NIN EVİ
Hz. Fatıma'nın evi Hücre-i Saadet'in kuzey kısmında bulunuyordu. Ömer Bin Abdülaziz zamanında mescitin genişletme çalışmaları çerçevesinde Hz. Fatımanın evi Hücre-i Saadet'in içine katılmıştır.
Hz. EBUBEKİR'İN EVİ
Hz. Ebubekir'in evi Hücre-i Saadet'in batı kısmında bulunmaktaydı. Hz. Ebubekir'in evine konuk olup iki rekat namaz kılmak istermisin. Minberin olduğu yerden batıya doğru yürüyün ve sütunları saymaya başlayın, 5. sütunun olduğu yer Hz. Ebubekir Sıddık (R.A) evidir.
SUFFA
Mescid-i Nebevinin kuzey doğusunda yer alır. Burası Resulallah'ın(sas) emri ile üzeri hurma dalları örtülüp gölgelik yapılmıştı. Adınada gölgelik manasına gelen ''Suffa'' adı verilmişti. Suffa; kimsesiz, bekar ve fakir müslümanların barındığı ve Kuran eğitimi aldığı bir yer olmuştur. Burada yetişen en ünlü sahabilerden birisi Ebu Hureyre(R.A.) dir.
MÜEZZİN MAHFİLİ
Hz. Osman (R.A.) , Bilali Habeş'in müezzinlik yaptığı yere zeminden yükseltilmiş ve etrafı çevrilmiş bir mahfil yaptırmıştı. Hz. Osman (R.A.) sık sık namazlarını burada kılıyordu. Daha sonra müezzin mahfili olarak kullanılan bu mekan Memluk Sultanı Kayıt Bey zamanında tamamen mermerden yapılarak hizmete devam etmiştir.